7 Ekim 2019 Pazartesi

Trans Türkiye Ultra Bike Race ( TTUBR )

 
Merhaba, ben Bahri Kaplan. 1968 Denizli doğumluyum. İlkokulu Karahöyük köyünde, orta ve lise öğrenimimi Denizli'de tamamladıktan sonra, 1988 yılında Bandırma 6. Ana Jet Üs Komutanlığında astsubay olarak göreve başladım. 2012 yılında emekli oldum. Kızıma aldığım 26 jant mtb bisiklet ile, bisiklet hayatım başladı.
   2013 Haziran ayında tur bisikleti ile Denizli-Sivas turuna başladım. Daha doğrusu, Kars'a çocuklarını ve torunlarını görmeye bisiklet ile giden Muhittin abiye, ben de dahil oldum. Muhittin abi eski bir turcu olup; tur, kamp ve bisiklet konularında kendisinden çok şeyler öğrendim. Daha sonraki yıllarda yine kendisiyle Antalya'dan Karaburun'a kadar, zaman zaman kamplı turlar yaptık.
   Sivas'a ulaşmamız tam 7 gün sürdü. 7 günde ortalama 140 km. giderek, yaklaşık 1000 km yol aldık. Bu tur ile birlikte, içimdeki bisiklet ile uzun mesafe sürüş isteği ortaya çıktı. Bir çok uzun mesafe bisiklet tutkunlarında olduğu gibi, bende dünyanın farklı bölgelerindeki uzun mesafe yarışlarını takip etmeye başladım. Özellikle Avrupa'da her yıl yapılan TCR'ye katılmak istiyor, ama çok masraflı olması nedeniyle sürekli ertelemek zorunda kalıyordum.
   Bir gün "bisikletforumda", Trans Türkiye Ultra Bike Race (TTUBR) konusunu görünce hemen takibe başladım ve konuya dahil oldum. Ülkemizde, bildiğimiz coğrafyada yarışın gerçekleşecek olması benim için bulunmaz bir fırsattı, nihayet uzun mesafe bisiklet yarışı hayalim gerçek olacaktı.
   Yavaş yavaş çanta, kıyafet, ekipman tedariklerine yöneldim. 2019 ocak ayından itibaren de yarış odaklı antrenman sürüşlerine başladım. Antrenman derken uzun mesafeler anlaşılmasın, sürüşlerim çoğunlukla günlük işe git-gel şeklinde 35-40 km. mesafelerden oluşuyordu. Zaman zaman, gece ve gündüz 100+ sürüşler de yaparak temmuz ayına kadar 8000+ km. ve 64000+ yükseklik kazanımına ulaştım. Yıllar önceki Sivas turunda yüklü bisiklet ile sürdüğüm mesafe de, bana cesaret veriyordu. Bu sefer hem bisiklet, hem de yüküm daha az olacaktı.
   Yarıştan ziyade bireysel mücadele olarak gördüğüm bu sürüşte, hiç bir derece beklentim olmadı. Her fırsatta belirttiğim gibi, katılan arkadaşları rakip olarak değil, birer takım arkadaşı olarak görüyordum. Amacım mücadeleyi ilk on arasında bitirebilmekti. Bu mücadeleyi, tavşanlar ile kaplumbağaların yarışı olarak görüyor; kaplumbağanın tavşanı geçme ihtimali olduğunu da kendi kendime söylüyordum.
   Nihayet yarış günü yaklaştı, hazırlıklar tamamlandı, bir çok arkadaş gibi ben de 4 temmuzda otobüs ile yola koyuldum. Otobüsün kalkmasına az bir zaman kala, birlikte pedalladığımız Murat hocam uğurlamaya geldi, daha yolun başında benim için çok büyük bir motivasyon oldu. Trabzon oradan da Arhavi'ye ulaştım. Yarışmaya katılan Abdülkadir ve Süleyman daha önceden üç kişilik odada iki kişilik rezervasyon yaptırmışlardı. Ben de, kendileri ile aynı odada üçüncü kişi olarak kalabilir miyim diye sorunca, hiç tereddüt etmeden kabul ettiler. Onlara buradan teşekkür ediyorum.
   Karton kutu içindeki bisikletimi odaya çıkarıp, kurulumunu ve ayarlarını yaptım. Bir-iki saat sonra Abdülkadir ve Süleyman da geldiler, kısa bir tanışmadan sonra, muhabbet eşliğinde onların da bisiklet kurulumlarını ve ayarlarını yaptık. Akşam yemeği ve biraz turlamak için hep birlikte çarşıya doğru  yürüdük.
Süleyman-Abdülkadir-ben
    6 temmuz günü, sabah kahvaltıdan sonra, saat 10:15 de hep birlikte Hopa'ya doğru sürüşe başladık. 10 km.lik keyifli bir sürüşün ardından Hopa'da toplanma alanına ulaştık.
Hopa'ya doğru gidiyoruz.

Bisikletim ve ekipmanlar


   Burada bizden önce gelen ve daha sonra gelecek olan arkadaşlarla tanışıp muhabbet ettik. Aylarca forumda ve telefon gruplarında mesajlaşmalar neticesinde, sanki herkes birbirini kırk yıldır tanıyor gibi, çok samimi bir ortamda zamanın nasıl geçtiğini anlamadım.
Serkan hocam(1. olacağını biliyordum)

Zeliha&Şevket (Samsun, Bandırma, Çanakkale ve Kemer'de tekrar karşılaştık)

Aramızda dolaşan meraklı

Bulut hocam (Çanakkale ve Kemer'de tekrar görüştük)
    Teknik toplantıda Mümtaz abi ile Birol hocanın kuralları ve detayları hatırlatmalarının ardından, saat 20.00 da start kararı alındı. Akşamın alaca karanlığında, fosforlu yelekleri giyip ışıkları da açarak, yaydan fırlamış ok gibi herkes yola koyuldu.
İlk anlar
    Biz de Abdülkadir ile beraber sürmeye başladık. Hava ve yol durumu gayet mükemmeldi. Enerjimiz ve motivasyonumuz zirvedeydi. Yoğun trafiğinden endişe ettiğim Karadeniz sahil şeridi, en çok keyif aldığım etap diyebilirim.
   Hiç acele etmeden Ardeşen'e ulaştık ve çorba molası verdik, bu arada Ömer Birol hocam da bize dahil oldu. Gece saat 00:30 da Rize'ye ulaştık, Rize çıkışında Abdülkadir arayı biraz açtı. Ben de dikkatli bir şekilde tempomu yükselttim, bir süre sonra Ömer hocam bizden ayrıldı. Her zaman kendi limitlerim dahilinde sürmeye çalıştım. Kendimi zorlayıp, nabız değerlerimi yükseltmedim, zira yol uzun ve şartlar her an değişebilirdi. Yerini ve zamanını tam olarak hatırlamıyorum, benzinlikte Birol hocam, Atakan ve Mümtaz abiye rastladık. Yine başka bir yerde de yol kenarında çay içen arkadaşlar vardı, buralarda çok az kaldık. Bu şekilde yaklaşık yedi saat sonra, gece saat 03:00 sularında Of çıkışında, 110 ncu km.de Soğukpınar camisinin önünde durarak, dışarıdaki banklara uyku tulumlarımızı serip dinlenmeye geçtik.





    Yaklaşık iki saatlik uykudan sonra, saat 05:00 da kalkıp hemen yola koyulduk. Yola çıkarken arka taraflarda yağmur bulutları toplanmış ve bulunduğumuz alanda da hafif hafif damlalar düşmeye başlamıştı. Sonradan öğrendik ki, bizden önce mola veren Mümtaz abi ve bazı arkadaşlar sabah bu yağmura yakalanmışlar. Yağmura yakalanmaktan endişe ettiğim bu bölgede değilde, hiç beklemediğim başka yerlerde ben de yağmura yakalandım.


 
    Biz önde, yağmur bulutları arkamızda pedallamaya devam ederek, 30 km. sonra  Arsin-Yomra arasında çorba molası verdik. Yolda bazen böğürtlen, bazen kuru kuruya Vakfıkebir ekmeği yedik, rastladığımız soğuk sulardan içtik.

Vakfıkebir ekmeği
 
Eynesil'de cami şadırvanı
    Trabzon, Giresun derken gece saat 00:30 da Ordu'ya girdik. Çevre yolu ayrımında, sağdaki lokantada kelle-paça ile karnımızı güzelce doyurduk. Yeterince dinlendikten sonra, tekrar yola koyularak tünele doğru tırmanışa başladık. Saat 03:00 da tünele varabildik. 




   Tüneli geçtikten sonra hızlıca sahile ulaştık. Sol tarafta ilk gördüğümüz cami avlusundaki banklara, uyku tulumlarımızı serip uykuya daldık. Biz yatarken cemaat sabah namazına gelmeye başlamıştı. Burada da yaklaşık üç saat uyuduktan sonra, saat 07:40 da tekrar yollara düştük. Öğle civarı Terme'de pide ile karnımızı doyurduk. Sanırım burada Abdülkadir sağlam enerji depoladı ve tempolu bir şekilde arayı açarak Samsun'a vardı. Ben de saat 14:00 da ilk kontrol noktasına ulaştım.

     Henüz 100 km. yol almıştım, günlük hedefime ulaşabilmek için yaklaşık bir o kadar daha gitmeliydim. İki saat kadar dinlendikten sonra, Abdülkadir ile tekrar yola koyulduk. Çakallı rampalarında Zeliha ile Şevket bize yetiştiler. Menemencilerin olduğu bölgede hep beraber güzel bir menemen ziyafeti çektik. Çay eşliğinde sohbetten sonra yeniden yollara düştük. Bir süre birlikte pedalladıktan sonra; Ilgaz ve Dikili taraflarında tekrar karşılaşıncaya kadar, Abdülkadir hocam ile yollarımız ayrıldı. Kendisini tanımaktan ve birlikte sürüş yapmaktan büyük keyif aldım. Bu yarışın bir katkısı da, sağlam arkadaşlıklar ve dostluklar kazandırmasıdır. Tamamen kişisel mücadeleye dayanan ve uzun soluklu olan bu tür yarışlarda, birlikte sürmenin hem olumlu hem de olumsuz tarafları var. Bu etapta bunları her ikimiz de görmüş olduk.
     Hava çoktan kararmıştı, saat 22:20 de Karadağ geçidine ulaştım, hava soğumuş, kafa rüzgarı artmıştı. Havza'ya kadar iniş olmasına rağmen, rüzgar ve soğuk nedeniyle 16 km.lik yolu bir saatte ancak geçebildim. Saat gece yarısını çoktan geçmişti, günü 200km. ile kapatarak Havza'ya ulaştım ve ilk camide uykuya daldım.
 
   9 temmuz, yarışın üçüncü günü, sabah 05:00 da yola koyuldum. 90 km. sonra Osmancık'ta arkadaşım Yücel'de kahvaltı yapacağım. Gümüşhacıköy'den sonraki kısa Ulubel geçidine 08.00 da ulaştım. Yolun kalan kısmı neredeyse tamamen iniş, öğleden önce erkenden Osmancık'tayım. Kahvaltı, muhabbet derken ancak saat ikiye doğru tekrar yola çıktım.

   Yıllardır bende, Merzifon ile Sakarya arasını bisiklet ile sürmek isteği vardı. Bu motivasyon ve Osmancık'ta depoladığım enerji ile birlikte, inişli-çıkışlı yollarda keyif alarak yolculuğum devam etti. Bir ara hız yapamadığımı fark ettim. Yol düz, rüzgar yok, buna rağmen sebep ne olabilirdi? Arka tekeri kontrol ettiğimde, adeta başımdan kaynar sular döküldü, teker dönmekte zorlanıyordu. Daha yarışın ilk saatlerinde, mekanik arıza sebebiyle yarışı bırakmak zorunda kalan Birol hocam aklıma geldi. Ve bundan sonraki olacaklar yıldırım hızıyla beynimden geçti; bu şekilde devam edilemezdi, yarıştan kopmanın ötesinde, eve ulaşmak tam bir problem olurdu. Bisikleti ters çevirip tekrar kontrol ettiğimde, bu sefer tekerin rahat döndüğünü gördüm. İlk kontrolü ayakta iken yapmıştım, sanırım fren teline baskı uygulayıp, tekerin zor dönmesine sebep olmuştum. Derin bir oh çekerek tekrar pedallara yüklendim. Etrafıma dikkatlice bakınca, rüzgar ile birlikte yolun o kadar da düz olmadığını fark ettim. Herhalde yorgunluktan olsa gerek, ilk başta hava ve yol durumu beni yanıltmıştı. Daha sonra aynı durumla Abdülkadir'inde karşılaştığını öğrendim.
   Yolda Süleyman'a rastladım, yine lastik değiştirmek ile meşguldü. Ayaküstü biraz lafladık, kurallar gereği maalesef kendisine yardımcı olamadım. Gece geç saatlerde de olsa, mutlaka Ilgaz'a ulaşmak istediğini ısrarla vurguladı. Kararlı oluşu çok takdir edilecek bir durumdu. Gerçekten de çok geçte olsa, o gece Ilgaz'a ulaştığını takip programından gördüm. Yarış boyunca kendisi ile bir çok defa telefon görüşmesi yaptık. Bana nasıl moral verdiğini yeri gelince belirteceğim. Karşılaştığı bir çok olumsuzluklara rağmen, son ana kadar mücadele ederek, benim gözümde yarışı bitirenler grubuna girmiştir. Kendisini buradan tekrar tebrik ediyorum.
   Süleyman'dan sonra, yavaş yavaş rampa çıkan Abdülkadir'e yetiştim. Muhabbet eşliğinde birlikte rampayı çıktık. İniş sırasında, yemek molası vereceğini söyleyerek tekrar ayrıldık. Ama kader bizi tekrar buluşturacaktı.
   Zaman zaman kısa molalar vermeme rağmen, Tosya yakınlarında suyum bitti. Yol kenarında üst tarafta oturan yaşlıca bir çift vardı. Mataramı gösterip boş dedim. Onlar da gel işareti yaptı. Bisikleti bırakıp yolun üst tarafına tırmandım. Getirdikleri soğuk sudan kana kana içtim ve mataramı da doldurdum. Biraz oradan-buradan konuştuk. Daha gidilecek yolum olduğu için, yemek ve çay davetlerini geri çevirmek zorunda kaldım. Bende yanımda olan hurmalardan ikram ederek oradan ayrıldım. Kendilerinden Allah(CC) razı olsun.
Soğuk sularını benimle paylaşan güzel insanlar
    Uzun mesafe sürüşlerinde beslenmenin ve sıvı alımının ne kadar önemli olduğunu hepimiz biliyoruz. Bir de bu sürüşler sürekli olarak günlerce tekrar edilirse, beslenme bir kat daha önem kazanacaktır. Yarış boyunca özel bir yemek aramadım. O an canım ne çektiyse, karşıma ne çıktıysa aşırıya kaçmadan yedim. Yeterli ve dengeli beslenme yapamazsam, pedal basacak gücümün olmayacağını biliyordum. Beslenmeye dikkat etmeme rağmen, tur sonunda üç kilo zayıflamıştım.
    Bu gün, Osmancık'ta yaptığım kahvaltıdan sonra yaklaşık 100 km., toplamda da 190 km. pedallamış ve iyi bir yemeği hak etmiştim. Ilgaz'a 15 km.lik mesafede Çeltikbaşı köyünde, yolun sağ tarafında hem market, hem de lokanta olan bir yerde mola verdim. Ailecek işletilen mütevazi bir yer burası. Köfte ve salata ile karnımı güzelce doyurdum. Özellikle ekmeği fazla fazla yiyordum, yöresel ekmeklerden de varsa tadına doyum olmuyordu. Bir bardak çaydan sonra, hesap ödemek ve şarja taktığım telefonumu almak için kasaya geldim. Bu arada güneş batmış, akşam olmuştu. Aman Allah'ım o da ne! sanki tüm sivrisinekler ittifak etmişler ve gün batımını beklemişler gibi, üzerime saldırmaya başladılar. Ne çorap, ne de pantolon hiç bir şey onlar için engel değildi. Oradakilere bu duruma nasıl katlandıklarını sorduğumda, sadece, "alıştık artık" dediler.
    Tekrar sürüşe başladım, artık hava tamamen kararmış, bir hayli de serinlemişti. Ilgaz'a geldiğimde günlük 200 km.lik hedefime ulaşmıştım. Şehir merkezine girerek kalacak yer aramaktansa, yola devam edip, önüme çıkacak ilk yerleşim yerinde kalmaya karar verdim. Ilgaz'ı geride bırakıp karanlığa doğru daldım. Görünürlerde hiç bir ışık ve köy yoktu, yorgunluk ve uykusuzluk ile beraber üşümeye de başlamıştım. Artık yoldan daha içerideki köylere de bakmaya başladım. Durabilir ve  telefon ile google haritalardan, önümdeki en yakın benzinlik veya yerleşim birimini bulabilirdim. Ama bunun için vakit kaybetmek istemiyordum. Bu arada Denizli'de uğurlamaya gelen Murat hocamı aradım, sonra bize birlikte bisiklet sürdüğümüz Ömer de dahil oldu. Onlara önümdeki en yakın köyün neresi olduğunu sordum, yaklaşık 5 km. sonra Çörekçiler köyüne ulaşacağımı söylediler. Bu şekilde Ömer ile muhabbet eşliğinde gece yarısına doğru Çörekçiler köyüne ulaştım. Günü 224 km. ile kapatarak, yine cami bahçesindeki bankın üzerinde uykuya daldım.
Çörekçiler köyünde gece uyuduğum yer
   10 temmuz, yarışın 4 ncü günü, bu gün önümde aşılması gereken yüksek geçitler ve Bolu dağı var. Her sabah olduğu gibi yine 05:30 da yola çıktım. Atkaracalar girişindeki benzinlikte, kahve almak için mola verdim. Adını şu an hatırlayamadığım kasadaki genç arkadaşla biraz muhabbet ettik, bana kahve ikram etti. Kendisine buradan tekrar teşekkür ediyorum. Bir gün önce de yine bir bisikletlinin uğradığını söyledi. Tarifine göre sanırım Serkan hocamdı.
Benzinlikteki genç arkadaş
   Öğlene doğru Çerkeş'i geçince, bir kamyoncu lokantasında çorba için mola verdim. Hava ve yol durumu iyi, hiç acele etmeden gidiyorum. Yol kenarındaki ağaçtan bir avuç kadar erik topladım, biraz ekşiydi. Sadece sahipsiz ağaçlardan meyve topluyorum, tarla içindeki ve kenarındaki sahipli ağaçlardan, kesinlikle bir tane bile almıyorum. İlk olarak Kemikli, sonra da Horhor geçitlerini zorlanmadan geride bıraktım. İne-çıka giderken, doğal ürünler satan tezgahların bulunduğu büyük bir dinlenme alanında çay molası verdim. Oradakiler de, daha önce de gelenlerin olduğunu söylediler.

Kemikli



Horhor
   Artık acıkmaya başlamıştım, Gerede'ye varmadan bir dinlenme tesisinde yemek molası verdim. Günün zorlu kısmı bundan sonra başlayacaktı. Gerede'yi geride bıraktıktan sonra çok kuvvetli rüzgara maruz kaldım. Bir taraftan da yağmur bulutları toplanmış,şimşekler çakmaya başlamış, yer yer yağmur da atmaya başlamıştı. Yerler ıslanınca, bir kenarda durup ayakkabılarımın üzerini naylon poşet ile örttüm. Kurutmakla uğraşmamak ve zaman kaybetmemek için, ayakkabılarımın ıslanmasını istemiyordum.
Dinlenme tesisindeki civcivler



   
    Zorlanmadan Bolu'ya ulaştım, burada kalmaya niyetim yoktu. Şehrin çıkışına doğru vardığımda hafif bir yağmur başladı, ben de bir kenarda durdum. Takip programına baktığımda Abdülkadir'in de Bolu'ya ulaştığını gördüm, aradım, biraz muhabbet ettik. Bolu'yu arkamda bırakıp Yumrukaya köyüne geldim, burada üst geçitten karşıya geçip bakkaldan yiyecek ve içecek bir şeyler aldım. Gece nerede kalacağım, başıma neler geleceği belli olmadığı için, gece için genellikle yanımda yiyecek-içecek bulunduruyordum. Tekrar yola koyuldum, ne var ki, 1 km. sonra şiddetli bir yağmur başladı. Sağ tarafta bir evin avlusundaki sundurmanın altına sığındım. Ev sahibi yaşlıca bir amca geldi, biraz hoşbeşten sonra tekrar evine girdi. Yağmur bir türlü dinmek bilmiyordu. Henüz güneş batmamış olmasına rağmen, sis sebebiyle  hava da kararmıştı. Burada geceyi geçirmem mümkün değildi. Az önce alışveriş yaptığım marketin yanında cami vardı, oraya gidebilir ve geceyi de orada geçirebilirdim. Ama yağmur bütün şiddetiyle devam ediyor, ben de, ne ileriye, ne de geriye gidebiliyordum, adeta buraya sıkışıp kalmıştım. Bu arada Abdülkadir de beni aradı ve kendisini, Bolu bisiklet derneğinden bisiklet dostlarının misafir edeceğini, benim de gelebileceğimi söyledi. Sıcak bir duş, rahat bir yatak tam şu anda ihtiyacım olan şeylerdi, bunlara ulaşmak için yağmur altında 10 km. geriye gitmem gerekiyordu. Bu ikilem içinde iken, yağmur biraz hafifleyince Bolu dağına doğru tırmanışa başladım. Yoğun sis ve yağmur altında, saat 20:00 da, umduğumdan daha kısa sürede, zorlanmadan zirveye ulaştım.




     Zirveden iniş daha zorlu oldu. Yağmur, sis, yoğun trafik sebebiyle fazla hız yapamıyordum. Soğuktan ve frenleri sıkmaktan ellerim üşüdü ve yoruldu. Kapalı bir işletmenin korunaklı bahçesine girip, ayaküstü biraz dinlendim. Kaynaşlı'ya vardığımda yağmur etkisini sürdürüyordu. Mahalle arasındaki bir camiye girdim. Kur'an kursu varmış, yatsı namazına bir çok çocuk geldi. Namazdan sonra çocukların meraklı sorularını cevapladım. İmam arkadaşlardan biri, kendi odalarını göstererek, burada kalabileceğimi söylediler. Buraya kalmak için gelmemiştim, sıcak odayı ve rahat koltukları görünce fikrimi değiştirdim. Günü 200 km. ile kapatarak dinlenmeye çekildim.

   11 temmuz, yarışın 5 nci günü, sabahleyin gün ağarmadan saat 04:30 da yollara düşmeme rağmen, maalesef bu gün çok vakit kaybettim. Sakarya'ya çok iyi bir ortalama ile geldim. İzmit, Gölcük, Karamürsel taraflarındaki yoğun trafiğe girmemek için, taktik bir hata yaparak Sakarya'dan Pamukova istikametine döndüm. Bu hatanın bedelini ileride ödeyeceğim. Arifiye'ye geldiğimde yoğun bir yağmur başladı. Bir pastaneye girip simit ve açma ile karnımı doyurdum. Yağmur kesilmeyince, pastanenin karşısındaki caminin avlusuna girdim ve beklemeye başladım. Saatlerce bazen içeride, bazen de dışarıda bekleyerek çok fazla zaman kaybettim. Aslında, 12 günlük programın gerisinde değildim, sıralama olarak ortalarda gidiyordum. Bu tür yarışlarda yapılmaması gereken en büyük hatayı, ne yazık ki burada zaman kaybederek yapmıştım. Bu da benim için iyi bir ders oldu. Akşama doğru yağmur kesilince, markete girip yiyecek, içecek ve bir de naylon streç film aldım. Ayakkabılarımı tamamen streç film ile kapladım, yola çıktım. Ne var ki şiddetli yağmur peşimi bir türlü bırakmıyordu. Bir otobüs durağına sığındım. Uzun mesafe sürüşler yaptığım,  İncirliova'da ikamet eden Ramazan hocamı aradım, yarışma ile ilgili konuştuk. Bu zorlu yarışmayı bitireceğime inandığını söyleyerek konuşmamızı bitirdik. Tam ihtiyacım olan moral ve motivasyonu kazanmıştım. Yağmura aldırış etmeden tekrar yola koyuldum.
Kahvaltı yaptığım fırın-cafe



    Gece saat 23:00 sularında, kamyoncu lokantasında çorba molası verdim. Alifuatpaşa'dan sonra yağmur dinmişti. Pamukova'ya vardığımda yağmur bulutları da dağılmış, ay gökyüzünde kendini göstermişti. Saat 1 de Mekece'ye ulaştım ve İznik istikametine döndüm. Son ışıkları arkamda bırakınca, tam bir ıssızlığın ve karanlığın ortasına düştüm. Burada beni, sağlam bir tırmanışın beklediğini biliyordum. Bir kaç kamyondan başka, hiç gelip-giden araç yoktu. Ayın şavkı eşliğinde, yaklaşık 5 km.lik rampayı tırmandım. Saat 2 olmuş, hava da iyiden iyiye soğumuştu. Çerkeşli köyüne geldiğimde uyku gözümden akıyordu. Köyün merkezi bir hayli aşağıdaydı, oraya inmektense bir sonraki köye gitmek daha akıllıca olacaktı, zaten bir sonraki köyün ışıklarını da görüyordum. Google haritalara bakarak, köyün 3 km. ileride olduğunu öğrendim. Son bir gayretle pedallara yüklenip, saat 03:00 da Beşevler köyüne ulaştım. Günü 155 km. ile kapatarak, camide uykuya daldım.
   12 temmuz, yarışın 6 ncı günü; sabah 05:00 da en fazla iki saatlik uyku ile titreyerek uyandım. Sabaha karşı hava iyice soğumuş, uyku tulumum beni ısıtmaya yetmemişti. Yanımda ne varsa giyindim, az da olsa faydası oldu, ama soğuktan titremeye devam ediyordum. Yarım saat sonra ısınır gibi olunca, toparlanıp hemen yola koyuldum. Sağlı-sollu tarlalar ve bahçeler arasından geçerek İznik'e vardım. Yenişehir yol ayrımında, Gemlik istikametine sağa dönerek hemen göle ulaştım. Bir müddet pedalladıktan sonra, göl yolunu tercih etmekle nasıl bir hataya düştüğümü anladım. Solumda yeşillikler, sağ tarafımda da göl vardı, ortam ve manzara harikaydı. Yol ise tam bir işkence; kısa iniş-çıkışlar, yer yer bozuk ve soğuk asfalt sürüş kalitemi tamamen düşürdü. Gemlik ise 50 km. ötedeydi. Artık olan olmuştu, bu noktadan sonra geri dönmem de mümkün değildi. İçinde bulunduğum ortamın güzel taraflarını görmem gerekiyordu. Ortalama 15 km. ile gitsem bile, yaklaşık 3-4 saat sonra ana yola ulaşabilecektim, bu da fazla bir zaman kaybı değildi. Kendimi sürekli bu şekilde motive ederek, ağaçlardaki olgun eriklerden yiyerek, Narlıca köyüne geldim. Neredeyse yolun yarısı bitmişti. Bir kahvede durarak, iki büyük açma ve duble çay ile karnımı doyurdum. Bir açma da yanıma alıp, zaman kaybetmeden yola çıktım. Sanki yol biraz daha düzelmiş gibiydi. Sölöz ve Gölyaka köylerini geçtikten sonra, İznik gölünü de arkamda bıraktım. Artık yol biraz daha iyiydi, 18-20 km. ortalama ile gidiyordum. Nihayet Orhangazi-Gemlik yoluna ulaştım. Sıcak asfaltın verdiği rahatlıkla kısa sürede Gemlik'e vardım, buradaki rampayı da zorlanmadan çıktım. İnişe geçmeden yol kenarında otostop yapan gezginci bir arkadaşa rastladım ve yanında durdum. Etiyopya'dan geliyormuş, iki günde İstanbul'dan buraya kadar gelebilmiş. Yanımda kalan son bir kaç hurmayı da bu arkadaşla paylaştım.





Böbrek taşı için şifalı su
Etiyopya'lı gezgin


    Bursa'ya yaklaştığımda beni meşhur Dürdane yokuşu karşıladı. Yavaş yavaş acele etmeden zirveye ulaştım. İnişle birlikte yoğun Bursa trafiğine daldım. Saat 13:00 olmuş, 100 km. de yol almıştım. Rastladığım bir lokantada çorba ile karnımı doyurdum. Buraya kadar iyi bir ortalama ile gelerek, sabahtan kaybettiğim zamanı da telafi etmiştim.
   Yoğun Bursa trafiğinden sıyrılıp, tempolu bir şekilde yola devam ettim. 40 km. kadar gittikten sonra, yol kenarında ağaçların gölgesinde yarım saat kadar uyudum. Saat 17:00 da Karacabey'e geldim, hemen sağ taraftaki cami avlusuna girdim. El, yüz, ayak derken saçımı da yıkayıp iyice bir rahatladım. Biraz oradakilerle muhabbet ettik. Cami içinde asılı olan kullanılmamış çoraplar dikkatimi çekti. İhtiyacı olanların alması için, orada sürekli çorap oluyormuş. İlk defa böyle bir manzaraya şahit oldum.
Uyuduğum alan

Cami içinde sahibini bekleyen çoraplar
    İki saat sonra 19:30 sularında Bandırma'ya ulaştım. Burada yıllar önce birlikte çalıştığım devre arkadaşım Fikret'i aradım. Tarif ettiği bir kahvede buluştuk. Yıllardır birbirimiz görmemiştik. Muhabbet eşliğinde hasret giderdik. Kendimi iyi hissediyor ve yola devam etmek istiyordum. Fikret'in ısrarına dayanamayıp o gece orada kalmaya karar verdim. Günlük 200 km. hedefimi de tamamlamıştım. Çorba ve lezzetli pidelerle akşam yemeğini aradan çıkardıktan sonra, yakınlardaki evine yürüyerek gittik. Sıcak bir duştan sonra, çay eşliğinde geç vakte kadar muhabbet ettik. Günü 206 km. ile kapatarak, günlerdir ilk defa rahat bir yatakta uyudum.

    13 temmuz, yarışın 7 nci günü; güne Fikret'in hazırladığı kahvaltı ile başladım. Saat 06:00 da vedalaşarak yola koyuldum. 1988 yılında ilk görev yerim olan 6 ncı Ana jet Üs K.lığının önünden geçerken, eski anılarım tekrar canlandı. Bandırma'da 5 yıl görev yaptım. Bandırma'dan ana yola çıktığımda uzakta iki bisikletçi görmüştüm. Biraz yaklaşınca Zeliha ile Şevket olduklarını anladım. Ayaküstü biraz muhabbet edip birlikte sürmeye başladık. İlk rampada onlar tempoyu arttırıp benden uzaklaştılar. Bir müddet sonra, onları kahvaltı molası verdikleri yerde gördüm.
   Yol ve hava durumu gayet güzeldi. Alabildiğine uzanan gündöndü tarlalarının arasından keyifle yolculuğum devam etti. Bir ara yol kenarındaki bir ağaçtan armut toplamayı da ihmal etmedim. Bu arada 100 km. yol almış, saat 12:00 olmuştu. Sıcak ve yorgunluktan gözlerim kapanma noktasına geldi. Hemen yol kenarında rastladığım otobüs durağındaki bankın üzerine uzandım. O kadar araç gürültüsüne rağmen, yaklaşık yarım saat kadar uyudum. Tam Zeliha ile Şevket yanımdan geçerken uyandım. Hemen toparlanıp yola çıktım, zaman kaybetmek istemiyordum. Yarışmada orta sıralarda ilerlemeye devam ediyor ve bu konumumu da korumak istiyordum. Zeliha ile Şevket hemen ileride mola vermişler, onlara selam verip pedallara asıldım, ama suyum bitmişti, hemen sol taraftaki camiye girdim. Şadırvanda çeşmeden akan su gayet soğuktu, hatta Zeliha'yı da aradım ve buradan su doldurabileceklerini söyledim.
6 ncı Ana Jet Üs K.lığı

Zeliha&Şevket ve ben



Şevket

Yol kenarında uyuduğum yer
    Tempolu bir şekilde giderek, saat 16:00 ya doğru ikinci kontrol noktası olan Çanakkale'ye ulaştım. Burada beni Mümtaz abi, Bulut ve Atakan karşıladı. İnstagramdan canlı yayın esnasında duygusal anlar yaşadım. Hep birlikte yakındaki bir lokantaya gittik. Çorba, sulu yemek, bulgur pilavı, tatlı ile karnımı güzelce doyurdum. Oradakilerle vedalaşıp daha fazla oyalanmadan tekrar yola çıktım. Markete uğrayıp, enerji ve zor anlar için, siyah kuru üzüm ve çiğ fındık aldım.

Çanakkale Truva atı-kontrol noktası

Mümtaz abi, Bulut, Atakan ve ben
   İkinci kontrol noktasına ulaşmanın ve 1500 km. bisiklet sürmenin motivasyonuyla, tempolu bir şekilde Taştepe köyüne geldim. Neredeyse bütün köy halkı meydanda toplanmıştı, keşkek ikramı varmış. Ben de payıma düşen bir tabak keşkeği afiyetle yedim. Biraz hoş-beşten sonra tekrar yola koyuldum. Saat 21:30 da Ezine'ye geldim, burada bir porsiyon peynir tatlısı yiyerek biraz dinlendim. 20 km. daha yol giderek gece yarısı 00.15 de, yağmur damlaları yeni yeni düşerken, Ayvacık merkeze geldim. Günü 235 km. ile kapatarak yine camide uykuya daldım.


Taştepe köyü keşkek ikramı
   14 temmuz, yarışın 8 inci günü; 05:00 da çiseleyen yağmur altında sürüşe başladım. Yağmur altında Kaz dağlarını tırmanıp, bir saat içerisinde zirveye ulaştım. Burada asıl tehlikeli olan iniş, yavaş yavaş kontrollü bir şekilde sahile ulaştım. Yerler ıslak ve kaygan olduğu için, iniş daha uzun sürdü. Hemen sağ taraftaki Nurşen ablanın lokantasına girerek, hem ısındım hem de çorba ile karnımı doyurdum. Bu arada yağmur şiddetlenmiş, rüzgar artmış, beklenmedik bir şekilde hava da soğumuştu.
   Arifiye'de aldığım naylon streç film ile, ayakkabılarımı ve ayaklarımın açıkta kalan kısımlarını kapladım. Edremit'e kadar yağmur altında ve kafa rüzgarına karşı pedalladım. Edremit'ten sonra rüzgar arkaya döndü, yağmur da etkisini yitirdi. Tempolu bir şekilde Burhaniye'ye ulaştım, bu arada yolda satılan karadut suyundan da içmeyi ihmal etmedim. Hatta Süleyman'ı da aradım ve bunlardan içmesini söyledim. Burhaniye'yi arkamda bırakmakla birlikte, yağmur tekrar başladı. Bu şekilde yaklaşık 5 km. kadar gittim. Yağmur bardaktan boşanırcasına yağmaya başlayınca, bir otobüs durağına sığındım. Ne var ki yağmur bir türlü şiddetini düşürmedi. Hava hem serin, hem de durakta beklemek çok rahatsız ediciydi. Durağa gelenlerden, hemen aşağıda bir yerleşim yerinin ve pastahanenin bulunduğunu öğrendim. Orada beklemek ve sıcak bir şeyler içmek daha akıllıca olacaktı. Yağmur şiddetini yitirene kadar orada kaldım.Tekrar yola koyulduğumda yağmur da azaldı ve bir müddet sonra, güneş de yüzünü gösterdi.
Kaz dağları çıkış
Kaz dağları iniş

Nurşen Abla'nın yeri


Karadut suyu



Sağanak yağmurdan sığındığım durak


    Bu arada, Abdülkadir'in de yarıştan ayrıldığını üzülerek öğrendim. Hiç beklemediğim bir şekilde, bireysel kategoride 3. olarak yarışa devam ediyordum. Sahada fazla yarışmacı da kalmamıştı; önümde Şenol&Burhan beyler, Serkan hocam ile Abdullah vardı. Arkamda da Süleyman, Barış ve Zeliha&Şevket kalmıştı. 27 kişiden bu kadar kişinin kalması, bu yarışmanın ne kadar zorlu ve çetin olduğunu gösteriyordu.
    Günlerdir 4-5 saat uykuyla yol alıyorum. Saat 17'ye doğru, Ayvalık'tan sonra sıcak ve yorgunluğun etkisiyle iyiden iyiye uykum geldi. Neredeyse bisiklet üzerinde uyuyup kalacağım, zorlanarak devam ediyorum. İki sefer içim geçer gibi oldu, düşmeme ramak kaldı. Hemen bir durağa girdim, beton zemin üzerinde bir miktar uyudum.
Yerde uyuduğum durak

Yorgunluk ve uykusuzluktan, şakül kaymış durumda
   Telefonun sesiyle uyandım, Abdülkadir arıyor, beni takip programından görüyormuş. Kendisi yarıştan ayrılınca yakındaki yazlığa gitmiş, beni de davet etti. Yaklaşık bir saat sonra kendisiyle buluştuk, yine duygusal anlar yaşamama engel olamadım. Yemek, meyve, çay eşliğinde muhabbet ettik. Kendisine ve ailesine buradan tekrar teşekkür ediyorum. Dinlenmiş ve enerjimi toplamıştım, tekrar yola koyulmanın vakti gelmişti. Vedalaşarak ayrıldık. Benden sonra da Zeliha ile Şevket gelmiş, sağolsun onları da ağırlamış.
Abdülkadir ile vedalaşmadan önce
    Saat 21:30'a doğru Bergama terminaline geldim, iki kat yukarıda mescit var orada kalacağım. Terminalde bir-kaç kişiden başka kimse yok, adeta koca terminal terk edilmiş gibi. Biraz bekleme salonunda dinlendim. Ortalıkta kimsecikler kalmayınca, bisikleti elime alıp üst kata çıktım. Günü 167 km. ile kapatarak uykuya daldım. Gece birileri geldi, ama yorgunluktan bakamadım. Sabah uyandığımda Zeliha ile Şevket olduklarını gördüm. Terminale geldiklerinde bakmışlar ortalık ıssız,  ilk önce kalmaktan çekinmişler. Beni mescitte görünce kalmaya karar vermişler.

    15 temmuz, yarışın 9 uncu günü; bu gün beni bir sürpriz bekliyor, yine erkenden uyanıp 05:00 da yola koyuldum. Ortalık hem aydınlanmamış, hem de hava bir hayli soğuktu. Bergama'ya kadar 7 km. pedalladım. Çıkışa doğru, yolun solunda açık gördüğüm küçük bir çay ocağına girdim. 2 açma, 1 simit, 1 boyoz ile kahvaltıyı aradan çıkardım. Yanıma 2 tane de boyoz alarak, tekrar yola çıktım. Hava halen serinliğini korumaya devam ediyordu. Bergama arkamda kaldıktan sonra, uzun düzlüklerden oluşan boş ve geniş ovada yol almaya başladım. Yol düz olmasına rağmen, pedallara basmakta zorlanıyordum. Bir ara durup tekerleri bile kontrol ettim, hiç bir problem yoktu. Bu şekilde zorlanarak, yaklaşık üç buçuk saate yakın bir zamanda, sadece 50 km. giderek Somaya ulaştım. Soma'dan sonra az da olsa biraz kendime geldim, kısa sürede Kırkağaç'a girdim.
    Kırkağaç'tan sonra enerjim yerine geldi, tempolu bir şekilde sürerek Akhisar'a geldim. Bu arada, Bergama'dan aldığım boyozları da sürüş esnasında yedim. Hiç duraksamadan Akhisar'ı geçip, Gölmarmara istikametine döndüm. Yine tempolu bir şekilde sürerek saat 11:00 da, 112 nci kilometrede, yeşillikler içindeki Taş Ev Köfte lokantasında yemek molası verdim.
    Yemekten sonra fazla hız yapamadım, üç saat kadar bu şekilde sürdüm. Gölmarmara'yı geçtikten sonra, suyum bittiği için, rastladığım fabrika mescidinde hem biraz dinlendim, hem de su takviyesi yaptım. Buradan sonra da yine tempolu bir şekilde, sırasıyla Salihli ve Alaşehir'i geride bıraktım. Saat 17:06 da, toplamda 209 km. sürerek, meşhur Sarıgöl rampasına geldim.
    Buraya az bir mesafe kala, yol kenarında yarım kokoreç ile karnımı doyurdum. Orada oturanların da meraklı sorularını cevapladım. Bir kaç gün önce de, yine bisikletli bir doktor ile arkadaşının geldiğini, onları görürsem selamlarını iletmemi söylediler. Bu bisikletliler, Şenol ve Burhan beylerden başkası değildi. Selamlarını, Kemer'de Şenol hocama ilettim.
    6 km.lik yokuşu tırmanmam bir saatten fazla sürdü. Sonraki 40 km., soğuk asfalt ve yorgunluk sebebiyle biraz zorlu geçti. Arada bir yerde meyve molası verdim. Ana yola ve sıcak asfalta kavuşunca, bir hayli rahatladım. Denizli çevre yolu girişinde, "Bahri abi buraya! Bahri abi buraya!" sesleriyle bir an şaşkına döndüm.  Faruk beni karşılamak için oraya kadar gelmiş. Yanında getirdiği çay ve yiyeceklerle yaklaşık bir saat kadar orada dinlendim. Sonrada Ömer ve arkadaşları gelerek bize katıldılar. Doğrusu bu sürpriz ve çay çok iyi geldi. Saat 23:30 sularında eve ulaştım. Günü 285 km. ile kapattım.

    16 Temmuz, yarışın 10. günü; akşam evde kalmanın verdiği rahatlıkla, bu gün ancak saat 09:30 dan sonra yola çıkabildim. 3:30 saatte yaklaşık olarak 30 km. giderek Cankurtaran rampalarını tırmanıp, meşhur Kazıkbeli zirvesine ulaştım. Tur arkadaşım Muhittin abi ile Serinhisar'da buluşarak güzel bir öğle yemeği yedik. Kumavşar kasabasını geçtikten sonra sıcak asfalt bitmiş, neredeyse Antalya'ya kadar devam edecek olan soğuk asfalt başlamıştı. Yarışın en zorlu etaplarından birisiydi diyebilirim. Bu arada hemen Acıpayam çıkışında, Nazilli'den eski dostum olan Orhan abi'nin babası Süleyman amcanın tezgahında, kavun molası verdim. Gün batımından önce de, Çavdır yakınlarındaki Kayacık köyünde akşam yemeği için durdum.     Çavdır'dan sonra beni, meşhur 6 km.lik Çomaklı rampası karşıladı. Soğuk asfalt, emniyet şeridinin olmaması, yol kenarında çok fazla kumların birikmesi ve yoğun kamyon trafiği sebebi ile, zirveye ulaşmam bir saatten fazla sürdü. Zirveye vardığımda hava da bir hayli soğumuştu. Yorgunluk ve tüm bu olumsuz etkenlerin bir araya gelmesiyle, ilk deva moral ve motivasyonum çökme noktasına geldi. Tam bu anda da Süleyman aradı, bir hayli muhabbet ettik. Süleyman ile zirvede konuşmak çok iyi geldi. İnişe geçerek, soğuk bir havada kısa sürede Söğüt'e ulaştım. Köy meydanı biraz içeride kalmıştı, uyumak için uygun yer bulamayınca, yine camiye gittim. Günü 128 km. ile kapatarak uykuya daldım.

Süleyman amca



    17 Temmuz, yarışın son günü, sabahleyin 06:00 da yola çıktım. Sabah serinliği, soğuk asfalt ve karşıdan esen rüzgar sebebiyle yol almakta bir hayli zorlandım. Saksağanlı belini aşarak, 55 nci km.de, Cafe Mola'da kahvaltı için durdum. Buraya kadar üç buçuk saatte ancak gelebildim. Burada genç Ahıska Türklerinden olan genç arkadaş, çayımı hiç eksik etmedi. Kendisi de bisiklet biniyormuş, bir hayli sohbet ettik.
    Kahvaltıdan sonra, Tahtalı belini aşıp, kısa sürede Antalya'ya geldim. Çevre yolundan Kemer istikametine döndüğümde yine yağmurla karşılaştım. Toplamda 5., bireysel kategoride 3. bitirecek olmanın ve  Kemer'e yaklaşmanın heyecanıyla, tempolu bir şekilde sürmeye devam ettim. Kemer girişinde, ana yoldaki kavşakta, takip aracından Abdullah hocamın : "Hoş geldin Bahri abi!" sesiyle, adeta içinde bulunduğum hayal aleminden uyandım. Birol hocam, Abdullah ve Atakan hem fotoğraf çekimi, hem de beni karşılamak için oraya kadar gelmişler. Sonra hızlı bir şekilde Kemer'e dalıp, saat 14:40 da, bitiş noktası olan Moonlight Parka ulaştım.
    2300 km. yol, 17000 mt. yükseklik kazanımı ve bisiklet üzerinde 116 saat aktif sürüş ile keyifli ve uzun bir macera böylece tamamlandı.

Ahıska Türkü genç arkadaş


Bitiş noktası
    Yarış boyunca sürekli destek olan kızım Sevde ve oğlum Tuna'ya sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.
    Sürekli beni arayan Faruk ve Ömer'e de teşekkür ediyorum. Evinde beni ağırlayan arkadaşım Yücel ve Fikret'e de çok teşekkür ediyorum.
    Bisiklet forumdan ve günlük Strava kayıtlarıma yaptıkları yorumlarıyla bana destek olan, tüm arkadaşlarıma ve bisiklet dostlarına da teşekkürlerimi sunuyorum.

    Böyle bir macerada bizi buluşturan Mümtaz abi ile Birol hocama da teşekkür ediyorum.

    Takip aracından, gece-gündüz yardımlarını esirgemeyen Atakan ve Enes kardeşlerime de teşekkür ediyorum.

    Yarış öncesinde ve sonrasında, maddi ve manevi bir çok fedakarlıklar sergileyerek Hopa'ya gelen, yarışa katılan tüm yarışmacı arkadaşlarıma da, teşekkürü bir borç bilirim.

    Bir sonraki macerada buluşmak ümidiyle, HOŞÇAKALIN SEVGİLİ DOSTLAR.

İlk bisiklet maraton anılarım

Trans Türkiye Ultra Bike Race ( TTUBR )

  Merhaba, ben Bahri Kaplan. 1968 Denizli doğumluyum. İlkokulu Karahöyük köyünde, orta ve lise öğrenimimi Denizli'de tamamladıktan so...